Ana içeriğe atla

DÜKKÂN MEKTUPLARI -2 / Ahmet Doğan İlbey- Ferhan Ağca


“Pek aziz tercümanım,
Hasan Ejderha: “Ferhat nergis getirdi. Kütüphâne burcu burcu nergis kokuyor. Ömrüne bereket Ferhat’ım.” Demiş.
Hasan abine mis gibi kokan nergis götürüyorsun, bu fakire, bu abd-i âcize, bu mazlum ve mazrur emekli münzeviye de hocamgilden bin miligramlık aleyh getirsen, sevap kazansan olmaz mı?
selâm ve muhabbetlerimle...”
Ahmet Doğan İlbey

***

 “Kıymetli ağabeyim.
Bendeniz tercümanınız olarak Hocamgilin bin miligramlık aleyhlerinin, sizin için ne mânaya geldiğini az çok bilirim. Zat-ı âliniz için bu aleyhlerin mânası bir top nergisten daha derin ve pek kıymetlidir. (Burada belirtmeliyim ki, bir top nergisin mânası da Hasan emmim ve biz Semerkand Türkleri için en az size getirdiğim aleyhler kadar değerlidir.)

Denizler ortasında boğulma tehlikesi geçiren biri için can simidi ne ise sizin içinde bir aleyh o demektir. Fakir de bilir ki; siz günlük telaşlarınız içerisinde boğuşurken bir can simidine ihtiyaç duyarsınız ki o bir aleyhtir ve can çekişen birine can simidi nasıl yetiştirilirse fakir de aleyhleri öyle yetiştirmeye çalışır. Kör kuyulara düşmüş biri için bir ip ya da merdiven ne ise, sizin için de aleyh odur.

Fakir de bilir ki çay ve sigara içilmeyen bir yere düşmüşseniz, bir aleyh sizin için çay ve sigaradır. Uykusunda karabasanlara yakalanan birisi korku içerisinde uyanınca ona su vermek ne manaya gelirse, size de aleyh vermek o manaya gelir. Fakir de bilir ki siz yolda bir 'mayın'a yakalandığınızda size aleyh vermek gerekir.

Kimyasal bomba atılan bir yerde oksijen maskesinin kıymeti ne ise, sizin için de aleyh o kadar kıymetlidir. Fakir de bilir ki birisi size cebir ile hacı yağı sürmüşse, size aleyh getirmek gerekir. Zulmetin ve kargaşanın bol olduğu bir beldeye bir tekke açılmasının tedaileri ne ise, sizin için de aleyhlerin tedaileri odur.

Fakir de bilir ki Dükkânda ziyaretçi görüşleri armış, nahıröğrüleşme temayülü oluşmaya başlamışsa size aleyhleri aktarmak gerekir. Yolda oluşan çamur göletinden hızlı bir şekilde geçen bir arabanın tepeden tırnağa ıslattığı bir adam için, temiz havlu ve temiz elbise ne ise, sizin için de aleyh o dur. Askerlik lafı gibi, tarhanalık yoğurt lafı gibi gereksiz laf konuşan biri dükkâna gelip gitmişse, size aleyh söylemek gerekir.

Hâsıl-ı kelâm, aleyhlerin sizde ne mânaya geldiğini anlatmak 3,5 gün, yazmak 72,5 gün sürer... Aleyhler sizin için; yağmurlu günde bir şemsiye, güneşin bağrında bir çınar gölgesi, çölün ortasında bir sudur... Tercümanınız fakir-i hakir de bu aleyhleri, çobanlık yapan bir çocuğun dağ başında doğan bir kuzuyu abasının altına alıp eve getirişi gibi getirir. Harmanı alevlenen bir köylünün yangına su taşıması gibi taşır. Çocuğu olan bir adamdan şadenlik almak isteyen bir ebenin, çocuğu kucakladığı gibi babasına getirmesi gibi getirir. Sizlere layık olabilirsek biz de aleyh duymuşluğunuz gibi olacağız. Hürmet ve Muhabbetle...”
Ferhat Ağca

***

“Pek aziz tercümanım,
Mektubunuza cevabım gecikti, affola.
Mektubunuz gönlüme cidden şifa verdi.
Haddim değil, ama söylemeliyim. 
İyi yazı açısından da birçok unsuru taşıyor. 
Dolayısıyla arşivime koydum.  
Üdeba, Mehmed Yaşar ve bâzı dostlar sizi kıskanacaklar.
İnşallah sağ çıkarsam, bu mektubu dükkânda çok şapırdatırım 

Ey azizan!
Modern-kapitalist hayattan bunaldıysanız, televizyon, internet, sosyal medya, akıllı cep telefonu ve günün en çok paylaşılan ve ‘fenomen’ videolarını izlemek, face ve twitter sayfaları gönül ve dimağınıza merhem olmaz. Modern ve postmodern bunalımlarınızdan kurtulmak istiyorsanız gönle şifa veren dost mektupları okuyunuz. Tabii ki gönül dostlarınız olmalı önce. 

Bendeniz böyle yapıyorum. Modern-kapitalizmin saldırıyla dermansız kaldığımda hemen bir dost mektubunu açar okurum. İsmail Göktürk’ün ve şair-i âzamım Mehmet Narlı’nın mektupları meşhurdur. ‘Üdeba’ nam Mehmet Raşit Küçükkürtül de arada bir gönderiyor fakat gönle şifası az. Kimse alınmasın yârenlik ediyorum. Hâsılı, tercümanım ve aziz dostum Ferhat Ağca’dan böyle bir mektup geldi dün gece. Hemen şifa buldum.”
Ahmet Doğan İlbey


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DÜKKÂN MEKTUPLARI-33 (Dükkân İlhamı) / Resul BAYRAKTAR

Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken, yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Muhabbet ortamına kavuşuyor Dükkânın yanık sesli Mağrur duruşlu efendisi Mehmet Yaşar Kelimelerinden ustalık taşar Güzel sesi kulaklardan aşar Taltif edemez Ahmet abi Görüşü hep onura etmeye tabi Özetler sohbeti hamur gibi karar Şifa olur sesler gönlümüze yarar Cesur bir mizaç görünüyor Duyuluyor naif sesi Beliriyor dükkânın mütevazı Türküdar'ı Emeğin asil ve koca çınarı Şuaraların fahri başkanı geliyor Bir konuya atıfta bulunuyor Her koldan bir ses büyüyor Ferhat Abi ağzında Besliyor bir kelamı Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Kapısı çeliktir dükkanın ve de korunaklı Eşssiz hikayeler yazar Hasan Emmi her biri dokunaklı Sayın Ejderha ısıtır yürekleri sözler saçar Yoldaki kalemlerde ufuklar açar Bulanık Bulanık dumanlar y...

DÜKKÂN MEKTUPLARI-28 / Hasan KEKLİKCİ

Hasan Ejderha Eliyle Ahmet Doğan İlbey Abi'ye/ Pek muhterem Ahmet Abi; evvela üzerime farz olan selamlarımı sunarım. Şahsınızda cümle Dükkâncılara da selam ederim. Kaç zamandır dostlarınızın canhıraş bir şekilde size mektuplar yazması, tebrikler atması, birbirleriyle haberler salması ve en sonunda son teknolojiyi kullanarak, sizinle canlı bağlantılar yapması karşısında, kendimi bu mektubu yazmaya mecbur bırakılmış hissetim ve siz: “Hasan bir mektup da sen gönder bana Gerçeklerden, yalanlardan haber ver. Varsın bulunmasın içinde mânâ Falanlardan-filanlardan haber ver.” Demeden ben bilgisayarın başına geçtim. Gerçi yazmasam da; yarın bu kara bulutlar dağılıp üzerimize güneş doğduğunda, gözü olanın ışığı gördüğünde siz, “Bir mektubunuzu da değmedik Hasan Bey” diye kahretmezsiniz; ama olsun, bunca yıllık emeğiniz var üzerimizde. Aslına bakarsanız bu salgından dolayı uygulanan kısıtlamalardan korkarak, kaçak-göçek bir şekilde köye gelmiştim. Buradan size bir mekt...

DÜKKÂN MEKTUPLARI-31 / H. Ahmet ERALP

Tercümanın Saçlarına Şerh Denemesi Tercümanlarınızdan tek şair olanı, saçları değirmende ağıranı, eli mızrap tutup onu da tambur tellerine vuranı, Nahırönü’nün tek Ferhat’ı, “İhtiyar bakışlarımın müsebbibi ağır taşlardır” demiş. Bu dizeler bin yıllık hakikati çağrıştırıyor değil mi Ahmet abi. Ferhat deyince akla önce dağların heybeti sonra da taşların sesi gelmez mi? Çeliğin taşlara her değişinde kıvılcım olup aydınlattığı yalan dünya, sonra taştan daha katı kalplere yönelip her vuruşunda kıvılcımsız çarpışmalara sahne olan mahzun dağlar. Ferhat’ın serencamı değirmende devam ediyor Ahmet abi. İnsanlık ne ağaran saçları ne de ihtiyar bakışları anlamadı. Dağlar delindikçe saçları ağardı Ferhat’ın, kayalar koptukça kıvılcım kıvılcım bakışları ihtiyarladı. Şimdi kayalarda kaybolup değirmende raks ediyor.  Gönlünü eritip çeliğe akıtan, taşlara vurdukça cümle gönüllerden ses bekleyen ama tek bir nefes işitmeyen Ferhat, şimdilerde derdini buğdaylara anlatıyor....