Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DÜKKÂN MEKTUPLARI-12 / Ahmet Doğan İlbey

Dostların Hasretiyle… Türklüğü Türklerden daha iyi idrak eden, “Nerelesin?” diye sorulduğunda “Anadolu’nun Somali kasabasındanım” diyen ve simsiyah çehresinden nur saçan güzel dost, şirin dost milletin numunesi Somalili Mahmud İstanbul’dan şehri- Maraş’a geldi, Fikir Dükkânı’mız gülzar oldu. Sonra da memleketi Somali’ye doğru yola çıktı. Bir zamanlar ateşli bir Dükkân müdavimi olan Oflu Süleyman nam Süleyman Kılıçbay’ın selâmını getirdi ve onun bu fakir için şöyle dediğini söyledi: “On üç yıldır bu milletliydi, şimdi Türk milletinden oldu...”   Canı sağ olsun. Onun zarfları, nükteleri, aleyhleri gönlüme şifadır… Kaç cumadır içimde bir hüzün var; dost hüzündür bu… Dükkânın iki değişmez temeli olan İsmail Göktürk ve Tayfun Göktürk dostlarıma, maddî gurbette olan Ali Hocam’ın biz şâkirtlerini ne zaman sevindireceğini ne zaman sıla-ı rahim edeceğini sorduğumda, bildikleri hâlde cevap vermiyorlar. Hüznüm bundandır. Gıyabında bu fakire “Anam” diye hitap eden, Siva...

DÜKKÂN MEKTUPLARI-11 / Fazlı BAYRAM

Sevgili Ferhat Ateşin başındaki pervaneler gibi toplanırdık Yemen Türküsü’nün etrafına. Halkamızda köz, barut, silah, ilim, fikir, çiçek, çile, daha neler vardı değil mi hatırlarsın sen de. Mektubunu gördüğüm o sabah eyvah dedim, kaç gün olmuş mektup yazılalı benim haberim yok. Esef ettim böyle bir mektuptan günlerdir mahrum oluşuma. En son Ahmet Abi’nin mektubunu almıştım yıllar önce. Aldığım ilk mektup da ondandı çilehanede. Hatırlarsın halkanın köşe taşlarından biri iki sadık arkadaştı. Sen onları gitti sanınca bu senin içine oturmuş belli ki bana sarmışsın sen de. Sar sorun değil iyi oldu hatta sevindim. Ama Bir Sadık Arkadaş aramızda yoksa halka kopardı, koparmadılar, halka tamdı. Neyse işte tam etrafında halka olduğumuz, pervane pervane bir sen bir ben bir sıradakinin düştüğü ateşten Yemen vardı ya yanarak içimizi aydınlatan. Hah işte o Türküyü az önce Ali Fuata çaldım Meryem de dinledi. Neredeyse ağlıyordum, inanırsın, zor tuttum kendimi. Türkü yarım kaldı. Bir gün halka...

DÜKKÂN MEKTUPLARI-10 / Ferhat AĞCA

Fazlı abi, Ahmet abi bize her zaman seher vakti vurgusu yapar ya, gerçekten haksız değil. Ne zaman uyku tutmayıp seher vaktine kadar uyanık kalsam, hep dostlarımı ve aziz hatıralarımı hatırlarım. Gerçekten bir şeyler var şu seher vaktinde. Sanki insanın kalbi daha da genişliyor, hakikate açılıyor, ne varsa ona dair, içine içine doldurası geliyor. Kalp o kadar genişliyor ki göğüs kafesinin yükseldiğini hissediyor insan, aşağıdan mideyi sıkıştırıyor ve yediklerimi hazmedemedim zannediyorsun, yukarıdan boğazın gıcıklanıyor, yutkunamaz oluyorsun... Hani boğazıma bir şey takıldı diyor ya insanlar bence kalpleri boğazlarına kadar gelip baskı yapıyor da başka bir şey zannediyorlar… İşte böyle bir seher vaktinden selamlıyorum seni… “Hatıralar azizdir” der ya Ahmet abi. Hatıralar hatırlandıkça daha da azizleşiyor sanki. Ne kadar da Ahmet abinin sözlerine atıf yaptım ama değil mi? Hatıraları hatırlarken bizi birbirimize kim kenetledi, bu harcı kim kardı, bizi yan yana getirip ara...

DÜKKÂN MEKTUPLARI-9 / İsmail GÖKTÜRK

Türkü Yazıları Muhterem Hocam Muzaffer GÖZÜKARA'nın  Türkü Yazıları isimli manzumesine âcizâne bir şerhtir... Yüreği ağzına kadar doluydu... Azık olarak çileyi ve aşkı almıştı. Hayatı idâme ettirmenin gerek ve yeter şartı, ekmek su gibi katıksız nimet olan çile ve aşk... "Uzun İnce bir yolda" toza toprağa belendiği yer Anadoluydu. Yüreği ağzına kadar doluydu. Bir kelam, bir nazar, bir şekil mızrap olup ezgilerin sıkıştırdığı yüreğe dokunmuş olsaydı, ebediyete gerilmiş teller, bir bir kopacaktı. "Bir türkü" diyordu. Şehâdet makamına bir adım kala, gözlerinde "bir yudum su" feryadıyla kıvranan bir yaralının sancısıyla, "bir türkü" diyordu. Kanayan bir yaraydı yürek, bir türküyle dağlanmalıydı. Yumdu gözlerini. Sırılsıklam sevdalı, tutundu bir allı turnanın kanatlarına. Adı "ana"ydı kadının. Yıllar var ki, bir haber alamamıştı Yemen'e yolladığı yavrusundan. Büyütüp beslemiş, esker eylemişti. Bir döneydi yavru...

DÜKKÂN MEKTUPLARI-7 / Ufuk TÜRK-Ahmet Doğan İlbey

“Bu beyaz bir kâğıda yazılmış, katlanmış ve zarfa konularak postaya verilmiş bir mektuptur. ‘Ey Kentli Şaman!’ Ey bize yüreğimizin olduğunu fark ettiren, bizi hüzün denizinin kıyılarına götüren, ‘Bir kalbiniz vardır onu hatırlayınız’ düsturunu dimağlarımıza kazıyan, mağara duvarlarına fikir işleyip acılar sindiren kıymetli Âbim. Bu mektup, bir cuma gecesi, Dükkân-ı Yemen’i düşünerek, içilen çay ve sigaraların verdiği sarhoşlukla, türkü dinleyip dostlarla bakışarak, ruhumun ait olduğu Mağara’nın eşiğinde kendimden geçmiş, perişan bir şekilde yazılmıştır. Kapının eşiğine başım koydum, koydum ki bir sabah ezanında basıp geçin diye. Eğer fark eder de ‘Bizim Ufuk mu?’ diye sorarsanız, çok bahtiyar olacağım, ruhumu orda teslim edeceğim. Bu mektup bir şikâyettir Ahmet Âbi. Dünyanın kirlerinde boğulmuşken bir dostun elimden tutmasıyla kapınıza geldim, Fikir Dükkânı’nıza aldınız beni. Adamlığın, dostluğun ne anlama geldiğini sizden öğrendim ben. ‘Sade vatandaş’lığa talipt...

DÜKKÂN MEKTUPLARI-6 - Bir Dolu Gönül / Fazlı Bayram

hocam kutlu yolu tuttu ışığına canlar koştu görenlerin aklı şaştı bizi düze çekti hocam lahmacunu çok özledik yedik içtik güzel dedik gönlümüze siper ettik özümüzü tuttu hocam cumalarda kutlu olduk baharlarda mutlu olduk yüzün görüp umut olduk bizi ele koyma hocam aşık fani zayi dedi o söyledi yazdım dedi aç yurttaşı doyur dedi fakir gönlüm doymaz hocam şair yurttaş sen de söyle isim koysun sana hocam taklit taklit olmaz böyle sana bir dem versin hocam

DÜKKÂN MEKTUPLARI-5 - Bir Ulu Nazar / Aşık Fani

Hocam suya nazar etti Türk şiiri yere kepti Balık sudan firar etti Dolaşanı kurtar hocam. Hep bekleriz kapısında Mikrop tutmaz barajından Simsar olsak garajında Binitlere gaz ver hocam Kat kat giyer elbise Her sözünde var hisse Arada bir davet etse Aç yurttaşı doyur hocam Olta atar adam tutar Yokuşlarda vites atar Çok pahalı bilgi satar Az pişmişi uldur hocam Sanatın gücüyle yazar Nice toplantıyı bozar Yunus abi kazma kazar Küpü yalnız açma hocam Faideli işler yaptın Halkımızı aydınlattın Bühtan değil çokça yattın Bizsiz rüya görme hocam Aşık Fani taklit eder Bu sözleri Zayi eder Seni görsek gider keder Ulu nazar, çınar hocam

DÜKKÂN MEKTUPLARI-4 / BEN NECİYİM / Aşık Zayi

Atıp tutan Hocam’ın Oltasında sazanım Nasib olmaz herkese Çünkü bu bir kazanım. Hocam ’da var helkeler İçi dolu ilkeler İlkelerle silkeler O esnada tozanım. Hocam lafı bişirir Ne var ne yok deşirir Sen yaz deyi şişirir Ben onları yazanım. Bizi karadan aktan Çeksin diye bataktan Kaldırarak yataktan Rahatını bozanım Arayana buldurur Ham adamı oldurur Havuzundan doldurur Çomçasına kazanım Evvel bozdu ikramı Sonra kesti taamı İptal etti bayramı Kaç yıldır ramazanım Yetiştirdi kolladı Bu vatana yolladı Dar gönlümü bolladı Bahar oldu hazanım Verince gazı coşan Lepegeyle çalışan Tek sözüyle alışan Bir ateş-i suzanım Hocam adamın hası Başıbozuk paşası Oldum onun maşası Emrine borazanım Söyledi çalamadım Derine dalamadım Aşık Zayi’dir adım Hükümsüz bir ozanım

DÜKKAN MEKTUPLARI-3 / Casım ÇOBAN

Dükkân iki hece, Rıdvan’ım lâfta!  Hasan EJDERHA ile Casım bir safta!  Bir de atölyeciler ve Üdeba, ser divanda... Halini düşünüp yanma Rıdvan’ım!  Tayin mi? .. Belki... Daha emekli olmadın! Aziz Dost! Sitayişte bulunup da “Dostum! Istanbul’u mesken mi tuttun? Gördün güzelleri, unuttun bizi” demeyeceğim elbette. Bilirim ki sen Hasan EJDERHA’nın nazarında “darasız, cilasız” bir adamsın. Vefa sende nişanedir. Takvimler sen gittikten sonra iki kez daha onikişubat gününün kurtuluş olduğunu kayda geçti. Şehrin tüm mahallelerinden başlarında keşe, boyunlarında poşi, sırtlarında gömlek ve aba, bellerinde kuşak, ayaklarında şalvar ve yemenisiyle Trabzon Caddesine gelen çeteler 1920 yılının 12 Şubatındaki gaza aşkıyla Fransızları yeniden şehirden kovdular. Gel gör ki aramızdaki yokluğuna çare bulamadılar.      Sen gittikten sonra Kahramanmaraş değişti mi bilmiyorum. Çünkü sensiz Kanlıdere Caddesinden geçip sıralı ağaçlar altında soluklanmıyor...