Ana içeriğe atla

DÜKKÂN MEKTUPLARI-7 / Ufuk TÜRK-Ahmet Doğan İlbey

“Bu beyaz bir kâğıda yazılmış, katlanmış ve zarfa konularak postaya verilmiş bir mektuptur.

‘Ey Kentli Şaman!’

Ey bize yüreğimizin olduğunu fark ettiren, bizi hüzün denizinin kıyılarına götüren, ‘Bir kalbiniz vardır onu hatırlayınız’ düsturunu dimağlarımıza kazıyan, mağara duvarlarına fikir işleyip acılar sindiren kıymetli Âbim.

Bu mektup, bir cuma gecesi, Dükkân-ı Yemen’i düşünerek, içilen çay ve sigaraların verdiği sarhoşlukla, türkü dinleyip dostlarla bakışarak, ruhumun ait olduğu Mağara’nın eşiğinde kendimden geçmiş, perişan bir şekilde yazılmıştır.

Kapının eşiğine başım koydum, koydum ki bir sabah ezanında basıp geçin diye. Eğer fark eder de ‘Bizim Ufuk mu?’ diye sorarsanız, çok bahtiyar olacağım, ruhumu orda teslim edeceğim.

Bu mektup bir şikâyettir Ahmet Âbi. Dünyanın kirlerinde boğulmuşken bir dostun elimden tutmasıyla kapınıza geldim, Fikir Dükkânı’nıza aldınız beni. Adamlığın, dostluğun ne anlama geldiğini sizden öğrendim ben. ‘Sade vatandaş’lığa taliptim dizinizin dibinde. Şimdi gurbetteyim, Dükkân’ın gurbetinde, dostların gurbetinde, maişet gurbetinde garibim. Çok uzaklardayım serhat ellerinde, yabancı ellerde. Bir sınır şehrinde gurbetlik çekmekteyim. Serhat boylarında bir kaleniz hâlâ ayakta duruyor lâkin gücüm kalmadı artık ‘Bütün kaleler düşüyor.’ Ahmet Âbi.

Ey Ahmet Âbi!

Gurbetteyim, ‘yüreği yanında’ olmayan insanlarla dolu her yanım. Bu şehir beni boğuyor. Ne bir dost sohbeti ne bir çay var fikirli. Artık yemekten sonra tatlı yemeye, iş yerinde çayları sayarak içmeye başladım. Yalnız türküler kaldı sermayem. Bir de ah! Ki ‘Kim tutar hüznün nöbetini türkülerden başka.’ Öyle değil mi Ahmet Âbi?

Bu bir şikâyettir Ahmet Âbi. Maraş’taki dostlar beni unuttu. Aleyhimde bile konuşmaz olmuşlar. Ne arıyorlar ne soruyorlar. Ne bir mektup geliyor sıladan ne bir telefon mesajı. Mehmet Âbi elimden tutup ocağınıza getirdi beni şimdi bıraktı elimi. Tam bir buçuk yıl önce yazdığım mektuba cevap bile vermedi.

Bu bir şikâyettir Ahmet Âbi. Ben yalnız ne yaparım buralarda, bir dost selâmı olmazsa bu yaban diyarda ne yaparım? Ölür giderim. Ardımdan ‘Telgrafın direkleri sayılmaz/ Böyle canlar teneşire koyulmaz’ diye ağıtlar yakar mısınız?

‘Ey Kentli Şaman!’

‘Türkü dinlerken konuşulmaz, dost! Sadece bakışılır, kıvranılır’ buyurmuştunuz Tahrir Defterinizde. Bakışacak bir dostum bile yok ben ne yaparım buralarda?

‘Bir şiir olmalı şimdi alıp sana gelmeliyim’ diyor şâir. Ben ise şiirin vurgunuyla kıyınıza sürüklenmek istiyorum.

Haddim olmayarak yazdım bu satırları, hürmet eder ellerinizden öperim.”

Ufuk TÜRK

***


“Şair Ufuk Türk’e;

Ey gurbetlerde feryad eden hüzün ehli dost!

Yüreğimin üstünden geçen bin miligramlık mektubunuzu aldım. 


Açmadan önce muhabbet yoldaşı olan fikirli çayı hazır ettim önce.

Sonra bir gurbet türküsü açtım ve türküler eşliğinde hüzünlü mektubunuzu okumaya başladım.

Okudukça yandım ve zaten hücrelerime kadar hüzün dolu ruh ve bedenim dost hüznünden büsbütün cezbeye tutuldu.

Kelimeleriniz bir ayna oldu yüreğime.

Bu aynada kendimi gördüm ve ‘ah!’ dedim.

Gurbete çıkan dostların hâli ne yamandır, dedim.

Fakirin yazgısı böyledir işte.

Dostlarının mağaradan savruluşu yaralar yüreğini.

Gönlüne gam düşer de ‘ah dost!’ diye inler.

Kaç zaman oldu, iki kuşak dostları gurbet ele çıktıklarından bu yana derdmend olup çıktı.

‘Bu da gelir bu da geçer ağlama dost.’

Bu gurbetlikte biter bir gün.

Dostlar birbirine vâsıl olur.

Şikâyetiniz başım üstüne.

Dostluk mahkemesinde gereği düşünülecektir.

Gurbetini ve hüznünü en kalbî ta’zimlerimle kucaklarım.”


Ahmet Doğan İlbey

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DÜKKÂN MEKTUPLARI-11 / Fazlı BAYRAM

Sevgili Ferhat Ateşin başındaki pervaneler gibi toplanırdık Yemen Türküsü’nün etrafına. Halkamızda köz, barut, silah, ilim, fikir, çiçek, çile, daha neler vardı değil mi hatırlarsın sen de. Mektubunu gördüğüm o sabah eyvah dedim, kaç gün olmuş mektup yazılalı benim haberim yok. Esef ettim böyle bir mektuptan günlerdir mahrum oluşuma. En son Ahmet Abi’nin mektubunu almıştım yıllar önce. Aldığım ilk mektup da ondandı çilehanede. Hatırlarsın halkanın köşe taşlarından biri iki sadık arkadaştı. Sen onları gitti sanınca bu senin içine oturmuş belli ki bana sarmışsın sen de. Sar sorun değil iyi oldu hatta sevindim. Ama Bir Sadık Arkadaş aramızda yoksa halka kopardı, koparmadılar, halka tamdı. Neyse işte tam etrafında halka olduğumuz, pervane pervane bir sen bir ben bir sıradakinin düştüğü ateşten Yemen vardı ya yanarak içimizi aydınlatan. Hah işte o Türküyü az önce Ali Fuata çaldım Meryem de dinledi. Neredeyse ağlıyordum, inanırsın, zor tuttum kendimi. Türkü yarım kaldı. Bir gün halka

DÜKKÂN MEKTUPLARI-34 (BUJİYE ELEKTRİK GELDİ AHMET ABİ)/Fazlı Bayram

Bu yanmaya hazır kalbe çıngı çarpması gibi Ritmik bir vâroluşun gereğinin yerine gelmesi Ya da kalbin tüm mevcudatla fark olması…   Macera, ACY nam kişi de olarak bilinen Ahmet Cihat Yıldızın, hurdalıktan çıkardığı bir motosiklete yeni bir şekil, yeni bir yüz ve yeni bir gövde takarak kullanıma hazırladığı ve iş görecek hale getirdiği motosikleti, tamamlamasıyla başladı. Ahmet Cihat uzun ve yorucu uğraşlar sonucu motosikleti tamamlamıştı fakat iki sorun vardı; birisi motosikletin egzozunun kaybolması, diğeri ise motosikletin çalışmıyor olmasıydı. Ahmet Cihatın talebi, ‘Kimseye Söylemeyenler’in de teşviki üzerine motosikletten kısmen anlayan biri olarak işe koyuldum. Önce bir egzoz temin etmek gerekirdi. Ahmet Cihat Mersin ilinde ve yöresinde benzer egzoz bulamadığını söyleyince, Kahramanmaraş’taki hurdalıkları ve tamircileri dolaşmaya başladım. İlk gün egzoz bulamamıştım. Bildiğim tanıdığım birçok esnafa uğramama rağmen aradığımız egzoz bulunamamıştı. İkinci gün yine aldığım ye

DÜKKÂN MEKTUPLARI-33 (Dükkân İlhamı) / Resul BAYRAKTAR

Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken, yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Muhabbet ortamına kavuşuyor Dükkânın yanık sesli Mağrur duruşlu efendisi Mehmet Yaşar Kelimelerinden ustalık taşar Güzel sesi kulaklardan aşar Taltif edemez Ahmet abi Görüşü hep onura etmeye tabi Özetler sohbeti hamur gibi karar Şifa olur sesler gönlümüze yarar Cesur bir mizaç görünüyor Duyuluyor naif sesi Beliriyor dükkânın mütevazı Türküdar'ı Emeğin asil ve koca çınarı Şuaraların fahri başkanı geliyor Bir konuya atıfta bulunuyor Her koldan bir ses büyüyor Ferhat Abi ağzında Besliyor bir kelamı Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Kapısı çeliktir dükkanın ve de korunaklı Eşssiz hikayeler yazar Hasan Emmi her biri dokunaklı Sayın Ejderha ısıtır yürekleri sözler saçar Yoldaki kalemlerde ufuklar açar Bulanık Bulanık dumanlar yüksel