Ana içeriğe atla

DÜKKÂN MEKTUPLARI-14 / Ahmet Doğan İlbey


“Ey azizan!

İnsan ki bazen aslî vazifesi olan dost sohbetlerinden, fikrî meselelerin teati edildiği meclislerden âri kalır. Fakir de şu sıralar pek ağır maişet mesaisi dolayısıyla yetişemediği fikir ve gönül dükkânındaki sohbet ve fikir teatilerinden geri kaldığı oluyor. Teşrik-i mesai eylediğim halkım şahittir ki zaman fırsatı tanımayan ağır mesai eylemek icap eden işyerindeki vaziyetim, din gibi sevip inandığım fikir ve irfan sohbetlerine her daim iştirak etmeye mâni teşkil etmektedir. Bendeniz bundan târif edilmez bir dozda mutazarrırım. Ne yapalım; bir dostun ifadesiyle rıza makamı vardır, râzıyız…

Hâl böyleyken, bir kısım kadîm dostlar tarafından aleyh salvolarına tutuluyorum. Aleyhimize atan atana. Güya AVM işletiyor, çok para kazanmak için gecenin ikinci yarılarına kadar müşteri bekliyor, dolayısıyla dostların fikir ve gönül tâlimine katılamıyormuşum.

Dükkânın en fikirlisi İsmail Göktürk ve H. Ahmet Eralp dostlarımız fakir hakkında mükâlemede bulunmuşlar. İsmail Göktürk’e göre devrimci meşrebimden (bu sıfat İslâmî mânadadır) vazgeçmişim, kocamışım, seferlere katılamıyormuşum. Bununla kalmamış, seferlere katılmakta geç kaldığımı, hattâ imtina ettiğimi, dahası yaşlandığımı ima etmiş ve H. Ahmet Eralp dostum da (hocası olmasına rağmen) onu tekzip etmeden fakiri savunup umudunu kesmemiş. İki dostun da canları sağ olsun. Ne dedilerse başımın üstünde yeri var.

Dahası var; edebî hayatımda ilk göz ağrım olan şair ve hikâyeci Hasan Ejderha dostumuz da  ‘Ahmet Çavuş'ta iyisi var...’ başlığıyla aleyhimizde yazıp zarf atmış. Türk fikir hayatından çekilebileceğimi, ehl-i ticaret olmaya doğru kayıp gittiğimi, özgeçmişime ‘avm işletmecisi ve esnaf odaları birliği üyesi” yazılacağını ima etmiş.

Atılan bu aleyhlerin zerresi fakirle uyuşur mu? Fakir ne işletmecidir, ne de çalıştığı yerde Nasranilerin âdeti olan yılbaşı hindileri satılır. Orası gecenin tamamında gariban hastaların ihtiyacını yanıbaşında ucuza bulabileceği bir avm’dir ki, ahî anlayışıyla hizmet verir. Fakirin maişet yeri işte bu ağır şartlarda halkına hizmet eden bir mekândır.  Aşağıdaki aleyhi elinizi vicdanınıza koyup okuyun:

“İsmail Göktürk: Ne yapak karar verin. Ölen ölür kalan sağlar bizimdir mi diyelim?

Ahmet Eralp: Başka çâre yok gibi hocam, Dostun Davetine Zaman Olmaz
demekten yeğdir.

İsmail Göktürk: Seferim var Gürcistan'a / Benim ile göçen gelsin / İnmesin namert meydana / Candan serden geçen gelsin.

Ahmet Eralp: Ahmet Abisiz sefer mi olur? / Hüzünsüz göçe hazırlık mı olur? / Canımız sefere serimiz göçe feda olur.

İsmail Göktürk: Hani koç Köroğlu hani? / Dost ile düşmanı tanı / Kılıcından akan kanı / Şerbet edip içen gelsin / Aha bunu da Ahmet beye iletesin /
Ahmet Eralp: Tamam hocam.

İsmail Göktürk: Bir gün kocayınca ben devrimciyim diyenlere sesleniriz / Karlı dağların ardından / Yel olup estiğin var mı? / Tek başına bu çöllerde / Ordular bastığın var mı / Kargıyı ucundan salla / Düşman deme eyvallah Her taraftan üç beş kelle / Terkiden astığın var mı / Köroğlu söyle şanından / Kuş uçurmaz divanından / Avuçla düşman kanından / Doldurup içtiğin var mı?
-Ahmet abi koca bey gibi seslenebilir mi sence bize:

Aldı Koca Bey:

Senin o tektirin bize abestir / Bu yiğitlik sana kimden mirastır / Eğer ki kulluğan verirsen destur / İnan üçten beşten senden / Geride kalan değilem oğul oğul / Kavga görmeyince açılmaz aynım / Benimle beraber Mustafa kaynım / Eğer ki kavgada kızarsa beynim / İnan üçten beşten senden / Geride kalan değilem oğul oğul / Koca Bey'em çok diyarlar gezmişem / Nice nice alayları bozmuşam / Bin kelleyi bir cidaya dizmişem / İnan üçten beşten senden / Geride kalan değilem oğul oğul.

Ahmet Eralp: Gönül seslenir demek ister amma.

İsmail Göktürk: Böyle işte. Aslında sonunda diyeceğimuz şudur:

-Acep şu yerde var mı ola / Şöyle garip bencileyin / Bağrı başlı, gözü yaşlı / Şöyle garip bencileyin / Gezdim Rum ile Şam'ı / Yukarı elleri kamu / Çok istedim, bulamadım / Şöyle garip bencileyin / Bendeler garip olmasın /
Firkat oduna yanmasın / Hocam kimseler olmasın / Şöyle garip bencileyin /
Bir garip ölmüş diyeler / üç günden sonra duyalar / Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin / Söyler dilim ağlar gözüm / Gariplere göyner özüm
Meğer ki gökte yıldızım / Ola garip bencileyin / Nice bu dert ile yanam / Ecel ere bir gün ölem / Meğer ki sinimde bulam / Şöyle garip bencileyin / Emrem Yunus biçare / Bulunmaz derdine çare / Var imdi gez şardan şare / İste garip bencileyin / Meğer ki sînimde bulam /  şöyle garip bencileyin.

Ahmet Eralp: Gençliğimi, enerjimi, sıhhatimi ve delikanımı Ahmet abiye
verebileydim de şu mübarek nidalarınızı karşılıksız bırakmaya inşallah.”
    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DÜKKÂN MEKTUPLARI-33 (Dükkân İlhamı) / Resul BAYRAKTAR

Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken, yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Muhabbet ortamına kavuşuyor Dükkânın yanık sesli Mağrur duruşlu efendisi Mehmet Yaşar Kelimelerinden ustalık taşar Güzel sesi kulaklardan aşar Taltif edemez Ahmet abi Görüşü hep onura etmeye tabi Özetler sohbeti hamur gibi karar Şifa olur sesler gönlümüze yarar Cesur bir mizaç görünüyor Duyuluyor naif sesi Beliriyor dükkânın mütevazı Türküdar'ı Emeğin asil ve koca çınarı Şuaraların fahri başkanı geliyor Bir konuya atıfta bulunuyor Her koldan bir ses büyüyor Ferhat Abi ağzında Besliyor bir kelamı Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Kapısı çeliktir dükkanın ve de korunaklı Eşssiz hikayeler yazar Hasan Emmi her biri dokunaklı Sayın Ejderha ısıtır yürekleri sözler saçar Yoldaki kalemlerde ufuklar açar Bulanık Bulanık dumanlar y...

DÜKKÂN MEKTUPLARI-28 / Hasan KEKLİKCİ

Hasan Ejderha Eliyle Ahmet Doğan İlbey Abi'ye/ Pek muhterem Ahmet Abi; evvela üzerime farz olan selamlarımı sunarım. Şahsınızda cümle Dükkâncılara da selam ederim. Kaç zamandır dostlarınızın canhıraş bir şekilde size mektuplar yazması, tebrikler atması, birbirleriyle haberler salması ve en sonunda son teknolojiyi kullanarak, sizinle canlı bağlantılar yapması karşısında, kendimi bu mektubu yazmaya mecbur bırakılmış hissetim ve siz: “Hasan bir mektup da sen gönder bana Gerçeklerden, yalanlardan haber ver. Varsın bulunmasın içinde mânâ Falanlardan-filanlardan haber ver.” Demeden ben bilgisayarın başına geçtim. Gerçi yazmasam da; yarın bu kara bulutlar dağılıp üzerimize güneş doğduğunda, gözü olanın ışığı gördüğünde siz, “Bir mektubunuzu da değmedik Hasan Bey” diye kahretmezsiniz; ama olsun, bunca yıllık emeğiniz var üzerimizde. Aslına bakarsanız bu salgından dolayı uygulanan kısıtlamalardan korkarak, kaçak-göçek bir şekilde köye gelmiştim. Buradan size bir mekt...

DÜKKÂN MEKTUPLARI-30 / Musa YILDIZ

Sanal Olmayan Reel Amet Ağbi’ye Sunulmak Üzere Mektubumdur Mehmet Muharremoğlu Eliyle                                                                                    Ahmet ağbi evin balkonuna çıkıp Sır barajı üstünden Batı köylerine doğru bakıyorum, sizin köylere doğru. Dağlar, karşı yamaçlar ne kadar da berrak gözüküyor bugün, bizim o iki Hasanın köylerine aşan yollar gözüküyor, nerdeyse yol kenarındaki çam ağaçları sayılacak kadar net ve berrak. Birde şehrin üzerine doğru baktım orası da dumduru berraklıkta ve net. İlk defa tabiatı doğal renkleriyle görüyorum. Bugüne kadar hep gözlerimi suçluyordum, dünyayı hep sisli, puslu, dumanlı ve kirli görüyor diye. Meğerse suç gözlerimde değil doğanın kendisindeymiş. Meğerse dünya kirliymiş.      ...