Ana içeriğe atla

DÜKKÂN MEKTUPLARI-16 / Ahmet Doğan İlbey


Ey azizan!

Fakir, postadan gelen zarflı mektupları çok sever. “El yazısıyla yazılmış mektup çağı çoktan kapandı. Elektronik msn’ler, twittir’ler, face’ler zamanındayız artık” dediğinizi duyar gibiyim.

Fakir eski zaman adamıdır. Zarfla gelen el yazılı mektupların ruhu, gönlü ve mahremiyeti var. Yazanın gönül teri ve kalbî emeği sinmiştir. Twitter ve face’ler modern ve seküler resepsiyonlara ve âmâ üstadım Cemil Meriç’in sözleriyle, birbirinin mahremiyetini, bacadan evin içini dikizleyen Batı’nın romanlarına benziyor, mahremiyet yok. Herkes sizi görüyor ve dinliyor. Yetmiş iki buçuk karakter ve zihniyetteki insanlar iki kişinin hâlleşmesini, mektuplaşmasını, bazıları mütecessis, bazıları da sûi ve süfli kulaklarıyla dinliyor.

Hâsılı, içi ve dışı kişinin el yazısıyla yazılmış ve zarfa konmuş mektup geleneği internet ve dijital muhaberat karşısında yenik düştü. Gönlünden damıttığı sözleri kendi kalemiyle yazmanın değerine inananlar buna çok üzülmelidirler.

Sadede geliyorum. Fakir bu hafta, içi dışı el yazısıyla yazılı bir mektubun postacı tarafından kapısına bırakılma saadetini yaşamıştır. Süssüz, solgun ve hüzünlü zarfı elime aldığımda inanınız pek duygulandım. Zarfın üst sol tarafında insan eliyle yazılmış ve gönderen diye başlayan kısma baktım önce. Sonra alt sağ tarafta gönderilen kısma baktım. Üst sağ tarafta bulunan, postanenin gönderme damgasındaki bilgileri okudum. Fakiri yadırgamayın, bu kısmı bile okumaktan bediî bir haz duyarım. Mektup zarfının üzerinde neler olur, kompozisyonu hatırlayanınız var mı? Dost mektubu kokladınız mı yakın yıllarda?

Mektup, “Hapishâne Risâleleri” yazmama vesile olan şair Fazlı Bayram’dan geliyor. Gönderen kısmı şöyle: “Gülhan Kültür Merkezi, Yenişehir Mah. 22. Sok. No: 22 / K. Maraş.

Mektubu, Yemen gurbetlerinde kalan dostun gönderdiği mektup duygularıyla açtım. İçinden, ince hastalığa tutulmuş hüzünlü bir insana benzeyen tütün kağıdına sarılmış bir sigara ve tütün kâğıdı kabuğu ile bir el büyüklüğünde beyaz kağıda yazılmış bir mektup çıktı. Cezbe hâlinde olduğumdan zamanı karıştırdım. Mektubun, al yeşil bayrakla Yemen Seferleri’ne gidip de dönemeyen Mihrali Bey’in redif’iyle “Zalım Yemen’i” kurtarmaya giden dört kuşak önceki ceddimden geldiğini sandım. Bu hâlet içinde mektubu Yemen Türküsü eşliğinde okumaya başladım:
 
“Değerli ağabey,
Ey hüznü bilmez iken bizi hüzün deryasına salan; türkü bilmez iken bizi türkülerle yoğuran aziz ağabey! Gönderdiğim tütün kâğıdı kabuğu parçacığı bükülüp atılmak üzere iken üç-beş cümlenizle tarihe şahitlik edecek kıymette bir eser olacaktır. Bu yüzden bu nâçiz kâğıda cümlelerinizi yazıp tekrar adresime göndermenizi istirham eder, ellerinizden öperim.”

Ey azizan! Bu mektup üstüne hüzünle dost olmayıp da ne yapayım? Gurbet ve dost türküleri dinlemeyip de öleyim mi?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DÜKKÂN MEKTUPLARI-11 / Fazlı BAYRAM

Sevgili Ferhat Ateşin başındaki pervaneler gibi toplanırdık Yemen Türküsü’nün etrafına. Halkamızda köz, barut, silah, ilim, fikir, çiçek, çile, daha neler vardı değil mi hatırlarsın sen de. Mektubunu gördüğüm o sabah eyvah dedim, kaç gün olmuş mektup yazılalı benim haberim yok. Esef ettim böyle bir mektuptan günlerdir mahrum oluşuma. En son Ahmet Abi’nin mektubunu almıştım yıllar önce. Aldığım ilk mektup da ondandı çilehanede. Hatırlarsın halkanın köşe taşlarından biri iki sadık arkadaştı. Sen onları gitti sanınca bu senin içine oturmuş belli ki bana sarmışsın sen de. Sar sorun değil iyi oldu hatta sevindim. Ama Bir Sadık Arkadaş aramızda yoksa halka kopardı, koparmadılar, halka tamdı. Neyse işte tam etrafında halka olduğumuz, pervane pervane bir sen bir ben bir sıradakinin düştüğü ateşten Yemen vardı ya yanarak içimizi aydınlatan. Hah işte o Türküyü az önce Ali Fuata çaldım Meryem de dinledi. Neredeyse ağlıyordum, inanırsın, zor tuttum kendimi. Türkü yarım kaldı. Bir gün halka

DÜKKÂN MEKTUPLARI-34 (BUJİYE ELEKTRİK GELDİ AHMET ABİ)/Fazlı Bayram

Bu yanmaya hazır kalbe çıngı çarpması gibi Ritmik bir vâroluşun gereğinin yerine gelmesi Ya da kalbin tüm mevcudatla fark olması…   Macera, ACY nam kişi de olarak bilinen Ahmet Cihat Yıldızın, hurdalıktan çıkardığı bir motosiklete yeni bir şekil, yeni bir yüz ve yeni bir gövde takarak kullanıma hazırladığı ve iş görecek hale getirdiği motosikleti, tamamlamasıyla başladı. Ahmet Cihat uzun ve yorucu uğraşlar sonucu motosikleti tamamlamıştı fakat iki sorun vardı; birisi motosikletin egzozunun kaybolması, diğeri ise motosikletin çalışmıyor olmasıydı. Ahmet Cihatın talebi, ‘Kimseye Söylemeyenler’in de teşviki üzerine motosikletten kısmen anlayan biri olarak işe koyuldum. Önce bir egzoz temin etmek gerekirdi. Ahmet Cihat Mersin ilinde ve yöresinde benzer egzoz bulamadığını söyleyince, Kahramanmaraş’taki hurdalıkları ve tamircileri dolaşmaya başladım. İlk gün egzoz bulamamıştım. Bildiğim tanıdığım birçok esnafa uğramama rağmen aradığımız egzoz bulunamamıştı. İkinci gün yine aldığım ye

DÜKKÂN MEKTUPLARI-33 (Dükkân İlhamı) / Resul BAYRAKTAR

Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken, yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Muhabbet ortamına kavuşuyor Dükkânın yanık sesli Mağrur duruşlu efendisi Mehmet Yaşar Kelimelerinden ustalık taşar Güzel sesi kulaklardan aşar Taltif edemez Ahmet abi Görüşü hep onura etmeye tabi Özetler sohbeti hamur gibi karar Şifa olur sesler gönlümüze yarar Cesur bir mizaç görünüyor Duyuluyor naif sesi Beliriyor dükkânın mütevazı Türküdar'ı Emeğin asil ve koca çınarı Şuaraların fahri başkanı geliyor Bir konuya atıfta bulunuyor Her koldan bir ses büyüyor Ferhat Abi ağzında Besliyor bir kelamı Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Kapısı çeliktir dükkanın ve de korunaklı Eşssiz hikayeler yazar Hasan Emmi her biri dokunaklı Sayın Ejderha ısıtır yürekleri sözler saçar Yoldaki kalemlerde ufuklar açar Bulanık Bulanık dumanlar yüksel