Ana içeriğe atla

DÜKKÂN MEKTUPLARI-18 / Ahmet Doğan İlbey


Ey azizan!

Daha önce anlattım, fakir bir şehir münzevisi olduğu içindir ki çok hâtırası omaz. Nasip oldu, bu hafta gözlerime iyi gelen güneşsiz ve gri bir havada KSÜ Kütüphâne Müdürü, üniversite talabelerinin “Hasan abisi” şair ve hikâyeci Hasan Ejderha’nın yayınevine benzeyen bürosunda kitapseverlerin ziyareti için misafir edilen seksen santim uzunluğunda, kırk santim eninde ve 18 kg. ağırlığında “Osmanlı Fotoğraflarıyla Haremeyn” adlı muhteşem kitabı bohçasını çözerek yavaş yavaş açtılar. Önümde Osmanlı cesametinde bir kitap duruyordu, cezbeye kapıldım. Kitabın asaleti karşısında Cumhuriyetin mahvettiği nesle mensup biri olarak mahcup oldum. Hasan Ejderha’nın rehberliğinde kabartma ciltlerine dokunarak ilk kapağı açıldı, sonra ikinci farklı cilt kaplamalı kapağı açıldı, daha sonra üçüncü farklı cilt ve tezhipteki kapağı açıldı. Her kapağın açılışında soluk alıp veriyor, ciltlere dokunuyor, sûertinden sîretini görmeye çalışıyordum. Ne kadar zaman geçti, bilmiyorum, bir rüyadan bir rüyaya geçe geçe nihayet dördüncü kapağından kitabın mündericatına vâsıl olduk. İçinde neler var neler… Anlatmaya ilmim yok,  vecd ve müptelâlığın saikiyle seviyorum kitabı.

İslâm Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (Ircıca) tarafından bastırılan bu muhterem kitap Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın albümleriyle Hicaz müdafiî ve kahramanı Fahrettin Paşa (Türkkan)’nın koleksiyonundan seçilmiş fotoğraf albümü ve Haremeyn’le ilgili tanıtım yazılarından müteşekkil olduğunu gördüm. En sonunda bu muhterem ve muhteşem kitabı, ahdettiğim üzere kucaklamaya hamlettim, fakat masadan ancak on santim kadar kaldırabildim. Ah, o bel disklerim ve fıtıklarım! Vakarlı bir Osmanlı âlimine benzeyen kitabı kucaklamama mâni oldu. Fotoğraf çektirmeye düşkünlüğüm yok ama hürmete şayân bu kitapla fotoğraf çektirmeyi unutmuşum.

Bu anlamlı hâtırama ortak olan güzel dost Mehmet Yaşar ile doktor adayı ve şair dost İsmail Sağır’la nükteli ve edebî kısa suhbetler ettik. Şairden doktor, doktordan şair olması ne güzel. Türkiye’nin şair yüreğiyle insanına hizmet edecek doktorlara ihtiyacı var. Geleceği ve her şeyi Allah bilir ki, istikbâlin pırıltılı bir edebiyatçısı olarak gördüğüm genç şair Şeyhşamil Ejderha’yı da görünce sevindim. Hasbıhalimize bir talebe gelip dahil oldu. Sordum ona “Nerede talebesin?”  “Kamu Yönetim’inde okuduğunu” söyledi. “İsmail Göktürk hocanız dersine giriyor mu?” “Evet” deyince, “Senin işin tamam” dedim.

Kütüphânenin âşina olduğum fakat şu an ismini unuttuğum müeddep çaycısının çay sunuşuna ve duruşuna hayranım. Onun çay sunuşuna meftun olduğum için ayağa kalkarak aldım çayımı ve dedim ki: İrfan meclisinde çay yapan ve çay sâkisi olan insan, türküdarlar, şairler ve âlimler mesabesindedir…

Hâsılı, bu hafta fikirli ve bedii bir hâtıra sahibi olarak döndüm mağarama…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DÜKKÂN MEKTUPLARI-11 / Fazlı BAYRAM

Sevgili Ferhat Ateşin başındaki pervaneler gibi toplanırdık Yemen Türküsü’nün etrafına. Halkamızda köz, barut, silah, ilim, fikir, çiçek, çile, daha neler vardı değil mi hatırlarsın sen de. Mektubunu gördüğüm o sabah eyvah dedim, kaç gün olmuş mektup yazılalı benim haberim yok. Esef ettim böyle bir mektuptan günlerdir mahrum oluşuma. En son Ahmet Abi’nin mektubunu almıştım yıllar önce. Aldığım ilk mektup da ondandı çilehanede. Hatırlarsın halkanın köşe taşlarından biri iki sadık arkadaştı. Sen onları gitti sanınca bu senin içine oturmuş belli ki bana sarmışsın sen de. Sar sorun değil iyi oldu hatta sevindim. Ama Bir Sadık Arkadaş aramızda yoksa halka kopardı, koparmadılar, halka tamdı. Neyse işte tam etrafında halka olduğumuz, pervane pervane bir sen bir ben bir sıradakinin düştüğü ateşten Yemen vardı ya yanarak içimizi aydınlatan. Hah işte o Türküyü az önce Ali Fuata çaldım Meryem de dinledi. Neredeyse ağlıyordum, inanırsın, zor tuttum kendimi. Türkü yarım kaldı. Bir gün halka

DÜKKÂN MEKTUPLARI-34 (BUJİYE ELEKTRİK GELDİ AHMET ABİ)/Fazlı Bayram

Bu yanmaya hazır kalbe çıngı çarpması gibi Ritmik bir vâroluşun gereğinin yerine gelmesi Ya da kalbin tüm mevcudatla fark olması…   Macera, ACY nam kişi de olarak bilinen Ahmet Cihat Yıldızın, hurdalıktan çıkardığı bir motosiklete yeni bir şekil, yeni bir yüz ve yeni bir gövde takarak kullanıma hazırladığı ve iş görecek hale getirdiği motosikleti, tamamlamasıyla başladı. Ahmet Cihat uzun ve yorucu uğraşlar sonucu motosikleti tamamlamıştı fakat iki sorun vardı; birisi motosikletin egzozunun kaybolması, diğeri ise motosikletin çalışmıyor olmasıydı. Ahmet Cihatın talebi, ‘Kimseye Söylemeyenler’in de teşviki üzerine motosikletten kısmen anlayan biri olarak işe koyuldum. Önce bir egzoz temin etmek gerekirdi. Ahmet Cihat Mersin ilinde ve yöresinde benzer egzoz bulamadığını söyleyince, Kahramanmaraş’taki hurdalıkları ve tamircileri dolaşmaya başladım. İlk gün egzoz bulamamıştım. Bildiğim tanıdığım birçok esnafa uğramama rağmen aradığımız egzoz bulunamamıştı. İkinci gün yine aldığım ye

DÜKKÂN MEKTUPLARI-33 (Dükkân İlhamı) / Resul BAYRAKTAR

Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken, yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Muhabbet ortamına kavuşuyor Dükkânın yanık sesli Mağrur duruşlu efendisi Mehmet Yaşar Kelimelerinden ustalık taşar Güzel sesi kulaklardan aşar Taltif edemez Ahmet abi Görüşü hep onura etmeye tabi Özetler sohbeti hamur gibi karar Şifa olur sesler gönlümüze yarar Cesur bir mizaç görünüyor Duyuluyor naif sesi Beliriyor dükkânın mütevazı Türküdar'ı Emeğin asil ve koca çınarı Şuaraların fahri başkanı geliyor Bir konuya atıfta bulunuyor Her koldan bir ses büyüyor Ferhat Abi ağzında Besliyor bir kelamı Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Kapısı çeliktir dükkanın ve de korunaklı Eşssiz hikayeler yazar Hasan Emmi her biri dokunaklı Sayın Ejderha ısıtır yürekleri sözler saçar Yoldaki kalemlerde ufuklar açar Bulanık Bulanık dumanlar yüksel