Ana içeriğe atla

DÜKKÂN MEKTUPLARI-26 / Enver ÇAPAR


Ahmetabi'ye Muhabbetname

Sohbet, muhabbet, dost denildiği zaman ilk aklımıza gelen siz olursunuz. Fikir ve gönül talimi yaptığımız dükkânımız bir süredir devlet tedbirleri nedeniyle zahiren kapalıdır. “Dost yüzünü görmez isem bu gözlerim nemdir benim” diyen Yunus Emre pirimiz ne güzel söylemiş değil mi abi. Dünya büyük bir imtihandan geçiyor. Modern kapitalist batı ölümü hiç hesap etmiyordu. Şimdi şaşırmış vaziyetteler. Onca masum insanın katili güçlü devletler gözle görülmeyecek kadar küçük bir virüse karşı çaresizler. Sizin de söylediğiniz gibi Türk milleti nice salgınlar ve badireler atlattı. Bunu da atlatacak Allah’ın izniyle. Bizler sadece şunu biliriz, vücudumuz bize bir emanettir. Bilerek ona zarar veremeyiz. Tedbir bizden takdir Hak’tan der geçeriz.

Esas mevzumuza dönecek olursak. Nice zamandır dost yüzü göremiyoruz. Hepimiz gurbete düştük. Ev gurbetindeyiz. Ev gurbeti de olur mu diyenler olabilir. Garip ama oluyormuş. Gönülden gönüle elbet yollar var ama gönüller de yaralı. Hüznümüz artıyor her geçen gün. Sanal dükkân muhabbetleri bir nebze alsa da gönlümüzü, tutmuyor gerçek muhabbetin yerini.

Kulak rahatsızlığınızı da hesaba katarak size mektup yazmanın daha doğru olacağını düşündüm. Malum siz de savunmalarınızı hep yazılı yaparsınız. Bir türküyü dinlerken bir şiir veya yazıyı okurken dükkân dostları geçiyor gönlümüzden. Müslüm babanın da dediği gibi “ Bütün duygularımız ağır yaralı “ Ahmedabi.

Kimlik yaşınızdan ötürü malum sizlerin dışarı çıkması da yasaklandı. Yasağı delmek için siyah gözlük takıp da sakın dışarı çıkayım demeyiniz. Türk polisinin gözünden bir şey kaçmaz malum. Bu aralar size aleyh getiren, müjde veren veya zarf atan da olmadığı için ekonomik olarak biraz kâra geçmiş gibi görünüyorsunuz. Fakat öte yandan bunlar olmayınca “sanal” baş ve diş ağrılarınızın artma ihtimali de var. İnşallah gerçekte olmaz. Bu süreçte halkımızı da özlediniz mi Ahmedabi. Dışarı çıkayım da tek, karşıma birkaç mayın bile çıksa razıyım dediğiniz de oluyor mu? Dükkan yeniden açılırsa tatlı alıp gideceğim diyor musunuz? Askerlik lafı anlatılmasına dahi müsaade edecek misiniz? Kurban eti, araba tekeri, tarhanalık yoğurt, kışlık zahire lafları artık serbest olacak mı?  Tercümanınızın ücret artışını gündeme alacak mısınız? Dükkâna konuşmacı getirmemize izin verecek misiniz? “Ayrılık hasreti kar etti cana” türküsü bir yanda çala dursun. Sabır ve dua ile inşallah dost meclisimize yeniden kavuşuruz. Bu arada emekli maaşınızı isterseniz ben çekip size ulaştırabilirim. Güvenilir insan bulmak zor bugünlerde. Bağışlayın abi, biraz gevezelik ettim.

Size mektup yazmak esasında bütün dükkâna yazmak gibidir. Dükkânın sahibi “Bir hocam”olsa da temsili sizsiziniz. Sizleri bu zorlu günlerde azıksız bırakmamaya çalışacağız. Sabır imtihanını da başarıyla verecek inşallah milletimiz. Hasretlik ve gurbetlik her zaman olmuştur. Demek ki olması gerekiyor. Allah devletimize zeval vermesin. Devletimiz elinden geleni yapıyor. Görüyoruz süper devletlerin ne hallere düştüğünü. Çok şükür bizim devletimiz iyilerin ve mazlumların duasıyla dimdik ayakta. Allah mübarek hocalarımıza ve bütün dükkân ehline hayırlı ömürler versin. Büyüklerimizi başımızdan eksik etmesin. Hürmet eder ellerinizden öperim…” Dost hasreti zor imiş, her dem ahu zar imiş.. “ türküsü eşliğinde, yazdıklarımız yazacaklarımızın teminatıdır diyerek mektubumuzu bitirelim.  Kalın muhabbetle…

18.04.2020 Corona günleri mektupları, Maraş. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DÜKKÂN MEKTUPLARI-33 (Dükkân İlhamı) / Resul BAYRAKTAR

Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken, yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Muhabbet ortamına kavuşuyor Dükkânın yanık sesli Mağrur duruşlu efendisi Mehmet Yaşar Kelimelerinden ustalık taşar Güzel sesi kulaklardan aşar Taltif edemez Ahmet abi Görüşü hep onura etmeye tabi Özetler sohbeti hamur gibi karar Şifa olur sesler gönlümüze yarar Cesur bir mizaç görünüyor Duyuluyor naif sesi Beliriyor dükkânın mütevazı Türküdar'ı Emeğin asil ve koca çınarı Şuaraların fahri başkanı geliyor Bir konuya atıfta bulunuyor Her koldan bir ses büyüyor Ferhat Abi ağzında Besliyor bir kelamı Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Kapısı çeliktir dükkanın ve de korunaklı Eşssiz hikayeler yazar Hasan Emmi her biri dokunaklı Sayın Ejderha ısıtır yürekleri sözler saçar Yoldaki kalemlerde ufuklar açar Bulanık Bulanık dumanlar y...

DÜKKÂN MEKTUPLARI-28 / Hasan KEKLİKCİ

Hasan Ejderha Eliyle Ahmet Doğan İlbey Abi'ye/ Pek muhterem Ahmet Abi; evvela üzerime farz olan selamlarımı sunarım. Şahsınızda cümle Dükkâncılara da selam ederim. Kaç zamandır dostlarınızın canhıraş bir şekilde size mektuplar yazması, tebrikler atması, birbirleriyle haberler salması ve en sonunda son teknolojiyi kullanarak, sizinle canlı bağlantılar yapması karşısında, kendimi bu mektubu yazmaya mecbur bırakılmış hissetim ve siz: “Hasan bir mektup da sen gönder bana Gerçeklerden, yalanlardan haber ver. Varsın bulunmasın içinde mânâ Falanlardan-filanlardan haber ver.” Demeden ben bilgisayarın başına geçtim. Gerçi yazmasam da; yarın bu kara bulutlar dağılıp üzerimize güneş doğduğunda, gözü olanın ışığı gördüğünde siz, “Bir mektubunuzu da değmedik Hasan Bey” diye kahretmezsiniz; ama olsun, bunca yıllık emeğiniz var üzerimizde. Aslına bakarsanız bu salgından dolayı uygulanan kısıtlamalardan korkarak, kaçak-göçek bir şekilde köye gelmiştim. Buradan size bir mekt...

DÜKKÂN MEKTUPLARI-30 / Musa YILDIZ

Sanal Olmayan Reel Amet Ağbi’ye Sunulmak Üzere Mektubumdur Mehmet Muharremoğlu Eliyle                                                                                    Ahmet ağbi evin balkonuna çıkıp Sır barajı üstünden Batı köylerine doğru bakıyorum, sizin köylere doğru. Dağlar, karşı yamaçlar ne kadar da berrak gözüküyor bugün, bizim o iki Hasanın köylerine aşan yollar gözüküyor, nerdeyse yol kenarındaki çam ağaçları sayılacak kadar net ve berrak. Birde şehrin üzerine doğru baktım orası da dumduru berraklıkta ve net. İlk defa tabiatı doğal renkleriyle görüyorum. Bugüne kadar hep gözlerimi suçluyordum, dünyayı hep sisli, puslu, dumanlı ve kirli görüyor diye. Meğerse suç gözlerimde değil doğanın kendisindeymiş. Meğerse dünya kirliymiş.      ...