Ana içeriğe atla

DÜKKÂNMEKTUPLARI-25 / Mehmet Muharremoğlu


Ahmet Abi’nin Web Sayfasına Notlar-1

Çok sokrandınız Ahmet Abi. Türklere çok laf ettiniz. Tatlı su Müslümanlığı diye bir kavram icat ettiniz, mutedil esnaf Müslümanlığı dediniz, insanları sopaladınız. Evden çıkmıyorlar, yatsı namazı sonrası sütlerini içip yatıyorlar ya da televizyon karşısında aptallaşıyorlar diye çok üstelediniz.  İnsanlar bulaşıcı bir illet yayılmasın diye - başta siz olmak üzere  -devlet zoruyla evlere kapandı. Kimisi daha çok televizyon seyretmeye başladı. Kimisi daha erken yatar oldu. Kimi kontrol edebiliyorsunuz? Haa, çokça konuşulduğu gibi çip takıp takip etme proceniz varsa ona bir diyeceğim yok. Bundan sonraki merhale o deniyor; siz  onu da yaparsınız evel Allah!

Mayın dediniz, mayınlı bölge dediniz; çarşıdaki insanlara laf ettiniz. Devlet çarşıda dolaşanlara kimlik sorup ceza yazmaya başladı. Çarşıyı bomba imha uzmanı edasıyla boşalttınız.

Tarhanalık yoğurtlar kaça gidiyor diye Hasan Abi’ye kızdınız. Köylülere maraklandınız. Firikçiler sinek avlar oldu. Yoğurtçu Yakup bu hafta bizim eve yoğurt getiremedi. Garip guraba köyden bir satır yoğurdu şehre salamaz oldu. Amma şükür ki tatlıcılar çalışıyor. Tatlı fikri öldürür desen de Allah’tan tatlıya çok karşı duramazdın da onlar kurtardı yakayı.

Batıya giden oğullar memleketi unuttular diye dertlendiniz. Batı’ya giden bütün vatandaşlar dönmek için müracaat ediyor. Devlet, on kişi için uçak kaldırıp vatandaşları ülkeye getiriyor. Gözünüz aydın Ahmet abi, Batı’ya giden sekizinci oğul döndü; arınsın, temizlensin hastalıklarından, özüne dönsün diye karantinaya alınıyor.

Alafranga tuvalet yapan müteahhitlere bozuk çaldınız, otellerde, kongre merkezlerinde ortalığı ayağa kaldırdınız. Bütün dünyada alafranga tuvaletler sökülüp yerine alaturka taş döşeniyor.  Alaturkayı beceremeyenler de taharet musluğu taktırıyor.

Yozlaşmadan, müptezellikten şikayetçiydiniz haklı olarak; bütün modern eğlence mekanlarının kapısına kilit vuruldu. Müslümanlar akledip töcbe istiğfara vesile olsun diye camiler de kapandı. Gerçi evde Cuma namazı fetvası sordurduğunuz  da biliniyor.

Ahmet abi, bin miligramlık ateş derdiniz, her gelene ateşin var  mı diye sorardınız; devlet elinde ateşölçer, bütün şehirlerin girişinde ateş ölçüyor! Bütün dünya 40 derecelik ateşlerde yanmaya başladı.

Misafirlik, ziyaretçi görüşü, çay daveti mazeret olamaz diye kurallarınız vardı; devlet misafirliğe gitmeyi yasakladı. Düğün salonlarının modern afet olduğunu beyan ettiniz, salonlar kapatıldı.  Yalnız berberlerle ilgili problem neydi; onu anlayamadım.

Devrim dediniz, dünyada köklü bir devrim gerçekleşiyor. Heyhat, doğru, hiçbir devrim gül suyuyla yapılmaz ama bütün devrimler de önce kendi evlatlarını yemiş tarih sahnesinde. Öyle görünüyor ki, Cuma kapusu meselesinde Bir Hocam’ın dahli olmuş. Devlet kapalı ya da açık mekanlarda zahiren bir arada bulunmayı da yasaklamış.  Yine sizin Devrim kaideleriniz arasında yer alan “içeri girmek”, “içerden çıkmamak” da devlet eliyle mecburi hale getirildi.

Buyurun Ahmet abi. İçeri girmek, içerde olmak! Bu da sizin dükkancılardan istediğiniz en temel kurallardan biri değil mi! İçerden çıkmadan içerde olmak! Devrim kendi evlatlarını yermiş Ahmet Abi. Bir Hocam’ın bizi sınadığını ifade ettiğiniz içeri sohbetleri bu olsa gerek. Bunu da siz talep ettiniz Ahmet abi. İçeri gurbetinde olmak sizin talebiniz değil miydi abi? Şimdi şikayet etmek nicedir?

Devriminiz kutlu olsun abi!

5 Nisan 2020-Tekerek Yolu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DÜKKÂN MEKTUPLARI-33 (Dükkân İlhamı) / Resul BAYRAKTAR

Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken, yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Muhabbet ortamına kavuşuyor Dükkânın yanık sesli Mağrur duruşlu efendisi Mehmet Yaşar Kelimelerinden ustalık taşar Güzel sesi kulaklardan aşar Taltif edemez Ahmet abi Görüşü hep onura etmeye tabi Özetler sohbeti hamur gibi karar Şifa olur sesler gönlümüze yarar Cesur bir mizaç görünüyor Duyuluyor naif sesi Beliriyor dükkânın mütevazı Türküdar'ı Emeğin asil ve koca çınarı Şuaraların fahri başkanı geliyor Bir konuya atıfta bulunuyor Her koldan bir ses büyüyor Ferhat Abi ağzında Besliyor bir kelamı Bulanık Bulanık dumanlar yükseliyor Tütünler tekrar tekrar yuvarlanıyor Damarlar üşürken yürekler ısınıyor Uykuya dalıyor zaman Kapısı çeliktir dükkanın ve de korunaklı Eşssiz hikayeler yazar Hasan Emmi her biri dokunaklı Sayın Ejderha ısıtır yürekleri sözler saçar Yoldaki kalemlerde ufuklar açar Bulanık Bulanık dumanlar y...

DÜKKÂN MEKTUPLARI-28 / Hasan KEKLİKCİ

Hasan Ejderha Eliyle Ahmet Doğan İlbey Abi'ye/ Pek muhterem Ahmet Abi; evvela üzerime farz olan selamlarımı sunarım. Şahsınızda cümle Dükkâncılara da selam ederim. Kaç zamandır dostlarınızın canhıraş bir şekilde size mektuplar yazması, tebrikler atması, birbirleriyle haberler salması ve en sonunda son teknolojiyi kullanarak, sizinle canlı bağlantılar yapması karşısında, kendimi bu mektubu yazmaya mecbur bırakılmış hissetim ve siz: “Hasan bir mektup da sen gönder bana Gerçeklerden, yalanlardan haber ver. Varsın bulunmasın içinde mânâ Falanlardan-filanlardan haber ver.” Demeden ben bilgisayarın başına geçtim. Gerçi yazmasam da; yarın bu kara bulutlar dağılıp üzerimize güneş doğduğunda, gözü olanın ışığı gördüğünde siz, “Bir mektubunuzu da değmedik Hasan Bey” diye kahretmezsiniz; ama olsun, bunca yıllık emeğiniz var üzerimizde. Aslına bakarsanız bu salgından dolayı uygulanan kısıtlamalardan korkarak, kaçak-göçek bir şekilde köye gelmiştim. Buradan size bir mekt...

DÜKKÂN MEKTUPLARI-30 / Musa YILDIZ

Sanal Olmayan Reel Amet Ağbi’ye Sunulmak Üzere Mektubumdur Mehmet Muharremoğlu Eliyle                                                                                    Ahmet ağbi evin balkonuna çıkıp Sır barajı üstünden Batı köylerine doğru bakıyorum, sizin köylere doğru. Dağlar, karşı yamaçlar ne kadar da berrak gözüküyor bugün, bizim o iki Hasanın köylerine aşan yollar gözüküyor, nerdeyse yol kenarındaki çam ağaçları sayılacak kadar net ve berrak. Birde şehrin üzerine doğru baktım orası da dumduru berraklıkta ve net. İlk defa tabiatı doğal renkleriyle görüyorum. Bugüne kadar hep gözlerimi suçluyordum, dünyayı hep sisli, puslu, dumanlı ve kirli görüyor diye. Meğerse suç gözlerimde değil doğanın kendisindeymiş. Meğerse dünya kirliymiş.      ...